AstroPsikoloji
Astronotlar birçok fiziksel zorlukla karşılaşıyor ve bunların üstesinden gelmeleri için olağanüstü çaba harcanıyor. Peki ya duygusal zorluklar? İlerleyen yıllarda uzay seyahatlerinin süresi gittikçe uzayacak. Aylarca ve hatta yıllarca uzayda yaşamanın zihinsel zorluklarını sizler için derledik.
Astronotların fiziksel birçok zorlukla karşılaştığını biliyorsunuz. Uzay mekiklerinin kalkışı sırasında yaşanan olağanüstü çekim kuvvetleri, yerçekimsiz ortamda kasların gittikçe erimesi derken başa çıkılması gereken zorluklar bitmiyor. Üstelik uzay seyahatlerinin süresi bu kadar kısayken bile tüm bunlar birer sorun teşkil ediyor. Astronotlar, fiziksel zorluklar kadar psikolojik zorluklarla da başa çıkmak zorunda. Kapalı alanda kalmak, evim dedikleri yerden çok fazla uzaklaşmak ve elbette ki sonsuzluk hissi.
Bu noktada uzay tıbbı devreye giriyor. Kas kütleleri, beslenme alışkanlıkları, özel ve temel ihtiyaçlar tıbbın kontrolü ve incelemesi altında. Zihinsel sağlık da bu perdenin diğer yüzü. Astronotlar fiziksel olduğu kadar zihinsel olarak da güçlü kişilerden seçiliyor. İnsanlarla uyumlu çalışma, sabırlı olma, kolay kolay sinirlenmemek, duygusal baskılarını kontrol altına alabilmek astronotların özelliklerinden bazıları. Her şeye rağmen uzaya, çok uzaklara kapalı bir metal kutu içinde kapkaranlık sonsuzluğa bir astronotu gönderdiğinizde ne olacağını bilemezsiniz.
Dünya’dan koparılma hissi, uyaranların azlığı, kapalı kalma, risk ve tehlikelere girme veya diğer psikolojik bozukluklar astronotların karşılaşma ihtimali olanlar arasında. İlk olarak koparılma hissinden başlayalım.
Koparılma hissi
Astronotlar bulunduğumuz yıllara kadar en fazla Ay mesafesinde seyahat etmişlerdir. Genlerimize kadar işleyen aidiyet duygusu kendi yaşadığımız evimize olduğu kadar ülkemize ve elbette ki Dünyamıza da yansır. Nasıl ki evden uzaklaşınca insan tedirgin oluyorsa, Dünya’dan uzaklaşmak da daha kuvvetli biçimde kişiyi etkileyecektir. Asıl mesele şu ki bugüne kadar yapılan uzay uçuşlarında gidilen en uzak mesafe 400.000 km iken yakın zamanda yapılacak daha uzun uçuşlar milyonlarca kilometreyi bulabilecektir.
Kısacası herhangi bir acil durumda en yakınınızda yalnızca birkaç kişi olacak. Diğer insanlar sizden milyonlarca kilometre uzaktalar. Böyle bir durumda insanın başına gelebilecek normal bir rahatsızlığın şiddeti artacaktır. Yalnızca 15-20 km irtifada dolanmak bile insanların %35’inde dayanılmaz sıkıntılar yaratıyor. 1965 yılında 21 dakikalık uzay yürüyüşü yapan Edward White geri döndüğünde “Yaşamımın en acı anı” ifadesini kullanmış.
Kapalı kalma hissi
Birçok insanda şiddetli olmasa da kapalı ve dar alanlarda kalmanın bir rahatsızlık belirtisi olduğu bilinen bir gerçek. Eğer astronotsanız o zaman saatler ve günlerce 2 m2’den daha küçük bir alanda kalabilirsiniz. Böyle bir durumda sinir, endişe, tedirginlik ve sıkılma hissi katlanabilir. Normal şartlarda dış ortamda korumaya çalıştığımız kişisel mesafemiz 45-120 cm aralığındadır. Mahrem mesafe ise 0-45 cm arasındadır. Bu küçük hacimlerde bu mesafeleri korumak neredeyse imkânsız olduğundan rahatsızlık artar.
Uyaran azlığı – İzolasyon
Çevremizi birden fazla duyumuz sayesinde algılar ve tanımlarız. Eviniz size tanıdık bir koku izi bırakır. Kapının açılırken, terliğinizin yürürken çıkardığı sese aşina olursunuz. Bu sesler size tanıdık bir yerde olmanın alt bilincini yükler. Peki ya koku veya ses uyaranları Dünya’da alıştığınız kadar yoğun olmazsa? Bir kapsülün içinde her şeyden arınmış olarak yolculuk yapmak tüm bu alıştığımız ses, koku, görme gibi hayati hislerden uzak kalmak anlamına geliyor.
Buna hazırlıklı olmak için astronotlar izolasyon odalarında eğitim görüyorlar. Kulak tıkacı, göz bandı, eldiven, kolluk takarak tümüyle ses, görüntü, koku ve temastan yoksun şekilde testlere tabi kalıyorlar. Buradaki amaç uyaranların azalacağı uzay ortamına astronotları hazırlamak. Görememek, duyamamak, koklayamamak ve dokunamamak gibi insani duyuların bir tanesinin bile yoksunluğu hayal edilemezken, uzay ortamında birçoğu veya tümü başınıza gelebilir.
Risk ve tehlikeler
Uzay araştırmalarının başladığı ilk yıllarda çok daha fazla olmak üzere bazı uzay kazaları yaşandı. 1957 yılında uzaya giden Laika adlı köpek henüz insanlı yolculuklara başlanmamışken atmosferde yandı. 1967 yılında Soyuz-1 yere çakıldı ve kozmonot hayatını kaybetti. 1986 yılındaki faciada Challenger Uzay Mekiği fırlatılışı sırasında 6 mürettebatı ile infilak etti. 2003 yılında da benzer şekilde Columbia 7 astronot ile yandı.
Meydana gelen bu kazalar tıpkı uçak kazalarında olduğu gibi mühendislere işlerini çok daha sağlam ve kontrollü yapmaları için birer uyarı oldu. Günümüzde insanı uçuşlara geçilmeden önce çok daha fazla kontrol ve test aşaması uygulanıyor. Neyse ki son yıllarda buna benzer kazalar hiç yaşanmadı. Buna rağmen astronotlar her uçuş görevinde aynı stresi yaşamaktan kendilerini alıkoyamıyorlar.
Bilişsel bozukluklar
Yerçekiminin ortadan kalkması macera severler için bir anlığına harika gelebilir. Bir çizgi film kahramanı gibi havada süzüldüğünüzü hayal edin. Muhteşem bir deneyim olurdu öyle değil mi? Bu kadar heyecanlı görünse de uzun vadede yerçekiminin olmaması ya da çok az olması ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Yalnızca kas veya kemik problemleri de değil üstelik. Psikolojik sorunlar yer çekimiyle birlikte süzülüyor.
Dünya’ya fiziki olarak bağlılığımız yine genlerimize işlemiş olan ve alışkın olduğumuz bir durum. Görmemiz, yürümemiz kısacası yaptığımız tüm hareketlerimiz buna bağlı. El kol koordinasyonumuz yerçekimi tarafından yönlendiriliyor. Sonuç olarak yerçekiminin olmadığı durumda dikkat dağınıklığı, bellek ve konsantrasyonda bozukluklar meydana gelebiliyor.
Vücut pozisyonunuzu algılayamadığınızda çevrenizdeki cisimleri de algılamanız güçleşir. Eğer cisimler göründüğünden ters duruyor ama siz baş aşağı hissetmiyorsanız işte bu bir sorundur. Mekiğin içindeki tüm elektronik cisimler size ters görünse de beyninize kan gitmeyecek ve herhangi bir terslik hissetmeyeceksiniz. Bir süre sonra sizin durduğunuzu ve cisimlerin hareket ettiğini zannedersiniz. Yani bir illüzyon yaşarsınız. Bu durumda zaman-mekân algınız bozulur. Zihinsel yorgunluk başlar.
Uzayda yaşanan bazı ilginç olumsuzlukları şöyle özetleyebiliriz: 2 kozmonot, 221 günlük uzay görevleri boyunca birbiriyle hiç konuşmamış. Bir kozmonot izinsiz şekilde tehlikeli bir uzay yürüyüşü gerçekleştirmiş. Bir diğeri de 24 saat boyunca telsiz iletişimini kapatmış. Son olarak bir kozmonotun günlüğüne yazdıklarını aktaralım, “Bir cinayet veya intihar için, 2 kişinin küçücük bir hücreye kapatılması yeter.”
Mars ortamını en iyi simüle ettiği düşünülen Antarktika’da bu çalışmalar yürütülüyor. Zaten orada bulunan bilim insanları ve uzay araştırmaları için özel olarak tasarlanan test merkezleri bulunuyor. Benzer ortam olan nükleer denizaltılarda personel ile yapılan çalışmada 6 aylık süreçte uyum bozukluğu yüzde 2 ile 5 aralığındayken, Antarktika’da bu oran yüzde 40’ları bulabiliyor. Süre uzadıkça problem de artıyor.
Fiziksel ve psikolojik tüm bu zorluklarla birlikte astronot olmak büyük fedakârlıklar ve zorlu eğitimler gerektiriyor. Tüm bunlarla birlikte şimdiye kadar gerçekleşen uzay görevlerinde çok ciddi psikolojik bozukluklara rastlanmadı. İşin ilginç yanı ise NASA’nın psikiyatrik bozuklukları ilk başlarda ciddiye alınmamış. Son yıllarda ise bu konuda önemli atılımlar geçekleşmiş durumda.
Uyum bozuklukları 6 haftalık görevlerde ortaya çıktığı ve 4 aydan sonra artış gösterdiği tespit edilmiş. Bahsettiğimiz gibi bu bozuklukların etkileri, astronotların Dünya’ya dönüşünden sonra zamanla azalmış.
Yaşanabilecek olumsuzluklara engel olmak adına gerçekleştirilen bazı uygulamalar ile yazımızı sonlandıralım. Astronotlar kendi skalaları ile psikolojik durumlarını takip ediyor ve raporluyorlar. 2 haftada bir 10-15 dk’lık psikolojik görüşmeler gerçekleştiriyorlar. Soruna odaklandıkları sohbet toplantıları gerçekleştiriyorlar. Film, müzik, egzersiz veya oyun oynamak gibi eğlenceli etkinlikler gerçekleştiriyorlar. Aileleri ile video konferans görüşmeleri yapıyorlar.
Ayrıca Uluslararası Uzay İstasyonu gibi kalabalık ortamlarda (!) kutlamalar, eğlenceler düzenleniyor. Mahremiyet ihtiyacına yönelik özel alanlar oluşturuluyor ve ekip oluşturulurken birbiriyle en uyumlu kişiler seçilmeye özen gösteriliyor.
Kaynak:
Ayça Nur Demir, Tıp Fakültesi Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bezelye Dergi, 2022.
Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç, Uzayda Psikolojik Sorunlar ve Psikiyatrik Destek Sunumu, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bil. Fak. Psikoloji Bl.